27 Haziran 2009 Cumartesi

İlk mahsül ;)

Oğluşumla başbaşa sakin bir cumartesi günü geçiriyoruz, kahvaltımızı ettik, öğlen uykumuzu uyuduk -çook iyi geldi valla:)- oyunlar oynadık. Sonra balkona çıktığımızda bir de ne gördük, çileğimiz olmuuş:D

Afiyetle yedi oğluşum, ağzını şapırdata şapırdata, O'nu öyle görünce daha bir heveslendim:D

Domatesimiz henüz kızarmadı ama yeşilken bile çok lezzetli görünüyor...

Kaktüsümüzde çiçek açmış...

Çok sevdim ben bu bahçe işini:) Daha önce çiçek bile bakmadığım peki doğrusu bakamadığım için korkarak başlamıştım ama hem onlar büyüdükçe hemde oğlum afiyetle yedikçe kendime harika bir hobi daha buldum:D

Aaa bir de süper bir haberim daha var: canım oğlum elimdeki çileğe doğru tek başına ilk defa bir adım attı:D Yürüyecek yürüyecek çok az kaldı...

26 Haziran 2009 Cuma

Maydanozlandık :))

Maydanoz blog topluluğu bizi de maydanozladı:D
Blog hakkında:
Net aleminde tanınan ve mıncıklanarak sevilen, o yüzden de canı çok yanmış blogzede biri. Maydanoz kendi çapında tamamıyle yekpare gönüllülük esasına dayalı, blogların açık dizinidir. Maydanoz blog seçiminde objektifliği ön plana alır, bir de çalışan blogları. dmoz'a kapak olsun. Maydanoz bir terazidir.

Burdan buyrun...

24 Haziran 2009 Çarşamba

Oğlumun babasına...

Birlikte çıktığımız ilk tatil...

Avşa adasında aşırı sıcak bir çarşamba günü...

Sıcak kumların üzerinde, güneşin en tepede olduğu öğlen saati...

Kahvaltıdan sonra deniz kenarına inmiştik, cafcaflı kalabalıktan uzak bir yerde takılmayı tercih etmiştik. Bizden önce denize inenlerin yanında yerimizi alıp, ooo ne güzel şemsiye de getirmişler diye sevinmiştik. Arkadaşın minik kızını kucağında denize girmeye getirdiğinde sen şemsiye gölgeliğinde kitap okuyordun, huysuzlanıyordu bebiş, normaldi aslında, deli gibi sıcaktı, sinekler bile serin bir yer arıyodu. Çocukları sevdiğini yeğenlerine olan sevginden, öğrencilerine olan ilginden biliyordum ama o zamana kadar bir bebekle iletişimine şahit olmamıştım. Sakince huysuzlanan bebeği annesinden aldın, şezlonga oturdun, minik kuzuyu göğsüne yatırarak pışpışlamaya başladın. Hayretler içinde o güzeller güzeli bebeğin temmuz sıcağında kumların üstünde çıplak göğsünde uyumasını izledim...

Ve aklımdan geçen tek şey "Bu adamla evlenilir" oldu...

Ertesi gün evlenme teklif ettin, aslında pek teklif de sayılmazdı, evlenmeyi önerdin diyelim:))

Herşeyin başlamasında 13 ay sonra evliydik...

5 yıl geçti...

Bana yaşattığın mutluluğun yanında şimdi de oğlumuzu mutlu ediyorsun...

Diyeceğim şu ki: "Aşkım sen çok iyi bir babasın"

22 Haziran 2009 Pazartesi

Bunlarda yeni kuzular...

Teyzem Sinop'tan geldi, hoşgeldiii...
Oğluşumla oynadı, sevdi, öptü, kokladı ve gitmeden önce de bize bahçe dersleri verdiii:D

Tohum olarak ekmek için geç kaldığımdan bu seferlik hazır aldım:))

Güneşe koydum, hevesle kızarsınlar diye bekliyorum:))

Bu da çileğimiiz:)

Kaktüsümüzde çiçek açıcak :))

Bu güzel kuzuların hepsi evimize hoşgeldiii, sefalar getirdiii...

21 Haziran 2009 Pazar

Babacım, babalar günün kutlu olsun...

Enterasan bir adamdır benim babam... Belki çok farklı kültürlere sahip iki kişi tarafından yetiştirilmesinden belki de yaşadığı yerlerden dolayı çok farklı bir adamdır...

Hayat hikayeside kendi gibi farklıdır babamın...

Beyaz Rus bir babanın -resimdeki beyefendi- ile Tatar annenin ilk ve tek çocuğu 1951 yılında Çin' de doğar. Kısa bir süre -3 yaşına kadar- Çin' de yaşadıktan sonra ayrılmak zorunda kalırlar ve birkaç farklı tercih arasından İstanbul' u seçip, buraya gelirler. Burda da çok fazla kalmadan birkaç yıl içinde New York' a yerleşirler. Lise, yüksel okul derken gençlik yıllarının büyük bir kısmını New York sokaklarında geçirir. Özlemediğini söyler ama hala film seyrederken -çok sever- sokakları takip eder, isimlerini söyler, hatta ben küçükken bir sefer gerçekten köşedeki büfeyi bilmişti, tesadüftü belki ama ben çook etkilenmiştim:)) 20 yıl kadar sürer babamın Amerika macerası ve İstanbul' a geri döner, askerlik zamanı gelmiştir -babanem çok istemiş-., türkçe bilmediğinden dolayı askerliğini yapması için Sinop' taki Amerikan üstüne gönderirler ve babam orda annemi görür ve aşık olur...

Eveet, annemle babam böyle bir hikaye sonucu tanışır ve evlenirler ... Gerçi bu hikayenin sadece babam tarafı, annemin ki de baya ilginç, bir ara bahsederim ;)

Keyif ve hobi adamıdır... Doğa yürüyüşlerine ve yüzmeye bayılır. Basketbol oynamayı -artık yavaş yavaş bırakıyo-, izlemeyi -gece kalkıp NBA maçları seyreder hala- ve masa tenisi oynamayı -eskisi gibi değil- çok sever. Çok iyi briç -gerekirse kendi kendine-, domino ve satranç -kendi kendine, internette veya kitaptan hiç fark etmez- oynamaya bayılır. Süper yemek yapar -her kadının rüyası- ve çok da yaratıcıdır. Küçükken annem bizi babama bıraktığında süper birgün geçirirdik, yemeğinden gezmesine kadar alışılmışın dışında birgün, bir çocuk daha ne ister :)) Her fırsatta okur babam, ne bulduysa, benzetti beni de kendine, sağolsun...

Babamdan hiç bu kadar detaylı bahsetmemiştim, yazdıkça yazasım geldi. Babamın kızıyım ben ya hemde en uç noktasına kadar...

Konuştukça özlemim arttı...

Canım babam, geleceğin ve oğlumu kucaklayacağın günü sabırsızlıkla bekliyorum...

Seni çok seven kuzun nilo...

20 Haziran 2009 Cumartesi

Bu bebek...

salıncak seviyor....
isteyince tepesinde bile uyuyor...

babasıyla geziyor, tozuyor...
yatıyor, yuvarlanıyor...
sanki şimdiden güreşiyor...

annesi ile oynuyor...
annesine cevap veriyor...
sanki şarkı söylüyor...

18 Haziran 2009 Perşembe

Gitsek de görsek...

Luna'nın gönderdiği şu sitede ki birbirinden güzel fotoğraflara bakarken uzaklara gidesim geldi yine...

Ben ve sevgilim gezmeyi çok sevdiğimiz için turistik veya değil bir çok yeri görme fırsatımız oldu. Ama içimde yer eden, beni gerçekten meraklandıran, kendine çeken, ölmeden önce görmek istediğim asıl yer TİBET...

Toprağını karış karış gezmek, havasını solumak, rahiplerin yolunda yürümek, okuduğum, izlediğim o huzurlu, çalışkan yaşam tarzını yerinde görmek, yaşamak istiyorum...

Planım hazır bile diyebilirim, 4 yıl içinde gidiyoruz...

Tibet beni çağırıyor, ben Tibet'i...






Free Tibet...

16 Haziran 2009 Salı

Gezdik tozduk ;)

Canım oğlumla sabah keyfi yaptık, bir yandan burnum da mis kokusu, bir yandan yanaklarımda kirpikleri, elleri saçlarımda koyun koyuna bir pazar sabahı geçirdik. Eskiden uyanır uyanmaz kalkmak isterdi artık yatakta keyif yapıyoruz:) Oyunlardan sonra acıktık tabi...

Oğluşumun kahvaltısı bakınız saçlarında yumurta, peynir, ekmek kırıntıları :) Bir güzel yıkandıktan ve öğlen uykusunu uyuduktan sonra oğluşumla halasını görmeye gittik...

Boğazdaki tekneleri ilk bakışta uzaktan dalga zannettik ama meğersem boğaz trafiğini protesto için çıkan gemilermiş. Her türlü protestoya bayılan sevgilim bu eylemi de çok beğendi ;)

Araba sevdalısı, halasının kucağında Ataköy sahil yolundaki trafiği inceliyo beyefendi:)

Halası kendi yetiştirdiği çileklerden yedirdi oğluma, saksının üstündeki yazıya bayıldım bu arada:D

Kirazlarda çok lezzetliydi...

Cherry domatesler çiçek açtı, bekliyoruz:D

Soldaki nane ve sağdaki fesleğen...

Vııınnn vıııınnn... Arabalara bayılıyo ya benim oğlum:D

Minik fırtınam, çok tatlıydın yine ortalığı birbirine kattın:D

11 Haziran 2009 Perşembe

Bab-ı Esrar...

Ahmet Ümit'in son kitabı Bab-ı Esrar...

Geçen aylarda Elif Şafak' ın Aşk kitabını okuduktan sonra çok etkilenmiş ve uzun süre etkisinden kurtulamamıştım. Kitap biter bitmez Ahmet Ümit'in Bab-ı Esrar' ına başlamış birkaç sayfa okuduktan sonra iki kitabında konusu birbirine çok benzediği için ara verip Alacakaranlık serisini okumuştum ama içten içe merak etmiştim...

Büyük bir merak ve ümitle başladığım kitap hiçte düşündüğüm, beklediğim gibi çıkmadı. Konusundan biraz bahsedersem; annesi İngiliz, babası Konyalı bir Sufi olan Karen' ın yolu işi gereği Konya' ya düşer. Karen, annesini ve kendisini yıllar önce bırakıp giden babasının şehrinde, babasını anlamaya çalışırken bir yandan da Mevlana ve Şems' in arkadaşlığının da derinliğini, anlamını öğrenir. Mevlana ve Şems' i anlatan bölümler, alıntı yapılan sözler dışındaki anlatım tarzı bana çok yavan geldi, hatta kitabın bazı bölümlerinde çok klişeleşmiş yaklaşımlar vardı. Ancak sonuna doğru kitabın daha da kötüleşeceğini düşünürken son sayfalarda konuyu beklediğimden daha iyi toparladı.

Normalde okuduğum kitabı, izlediğim filmi- gerekirse fastforward izlerim:)- yarım bırakma gibi bir huyum yoktur ama kitabı okurken ara ara şeytan dürttü vakit kaybı bırak artık diye. Hem konusunun hatırına hemde Ahmet Ümit'in okuduğum ilk kitabı olmasından dolayı sonuna kadar okumayı başardım.

Nacizene fikrim: yazar, yaptığı 3 yıllık araştırmaya değecek nitelikte bir kitap ortaya çıkaramamış...

9 Haziran 2009 Salı

Fugitive Pieces...

Dedim ya bu aralar kendimizi filme verdik diye, sağolsun canım oğluşumda bize zorluk çıkarmadı...

Aslında izlemek için biraz geç kalınmış bir film Fugitive Pieces, Türkçe adıyla Bölük Pörçük Yaşamlar. 2007 Kanada yapımı filmin iki önemli aktöründen biri Rade Serbedzija -ağırbaşlı babacan tavırlarıyla gerçekten çok başarılıydı- diğeri ise Stephen Dillane -aslında daha önce oynadığı birkaç filmi izlemişim ama hatırlamakta zorlandım fakat bu filmde kesinlikle çok iyiydi-.

Konusundan biraz bahsedersem; Nazi işgali altındaki Polonya' da yaşamaya çalışırken ailesi öldürülen -merak etmeyin filmin 2. dakikasında öğreniyorsunuz bunu- Jacob' ın (Stephen) yolu yunan arkeolog Athos (Rade) ile kesişir. Filmde geçmiş ve şimdiki zaman çok ustaca birleştirilmiş -ki çok severim böyle filmleri- ve tabi ki film müzikleri kesinlikle süperdi, Nikos Kypourgos' un Arrival' ına bayıldım...

Film, Nazi işgalini anlatan diğer filmlerde biraz farklıydı. İşgale, ölümlere, karmaşaya diğer filmlere göre daha az yer verilmiş, onların yerine işgali yaşayan, sevdiklerini kaybeden insanların işgal sonrasında yaşadıkları travmaya, arada kalmışlıklarına, yaşama devam edemeyişlerine değinilmiş.

Bu duygusal filmi ara ara ağlayarakta olsa kefiyle izledim, tavsiye olunur...

8 Haziran 2009 Pazartesi

Sıradan başlayan özel bir gün...

Son bir haftadır sevgilime 5. evlilik yıl dönümümüz münasebetiyle yapmayı düşündüğüm sürprizin planlaması ile uğraşıyorum. Bir taraftan sevgilimi ayarlamaya diğer taraftan randevu almaya çalışıyorum. Ayrıca üç haftadır da internetten araştırıyorum, hangisi daha güzel, hangisi nerede nasıl durur diye kafa patlatıyorum...

Sonunda perşembe günü hem sevgilimi hem randevuyu ayarladım hemde istediğim şekli buldum.

Ve son dakikaya kadar planım tıkır tıkır işledi:D

***

Herşeyden habersiz sevgilim ve tatlı kuşumla hemen hemen her cuma olduğu gibi sabahın erken saatlerinde kahvaltımızı ettik. Oğluşumla birlikte babasını uğurladıktan sonra ana-oğul takıldık biraz, oynadık, güldük, eğlendik. Sürprizin tüm detayları hazır olduğu için gönül rahatlığıyla öğleden sonra Kadıköy'e indim...

Kadıköy' ü seviyorum. 4 yıl Moda' da yaşamış biri olarak hemen hemen her sokağını bilirim Bahariye'nin :) Sevgilimle buluşmak için 2 saatim vardı, tabiki alışveriş yaptım, harika şeyler buldum ;)

Şekerci Cafer Erol' dan aldığım limonlu, tarçınlı ve fındıklı akide şekerlerini yol arkadaşı yaptım.

Sevgilimi getiren vapur biraz ada havası getirmiştir ümidiyle iskeleye erken indim. Vapurdan inen herkes gülümsüyordu, adaların böyle güzel bir etkisi var :)

Hala herşeyden habersiz benimle buluşan sevgilimle randevumuza yetişmek için acele adımlarla Bahariye' ye çıktık. Yolda hala nereye gideceğimize dair fikir yürütüyordu hatta bir ara check up için hastaneye gittiğimizi bile düşündü:))

Ama dövmecinin kapısından girdiğimizde ki surat ifadesi süperdi, bayram sabahı yeni kıyafetlerini giymek üzere olan bir çocuğun mutluluğuyla "Dövme mi yaptırıcaz?" gibi anlamsız bir soru bile sordu şaşkınlıktan:D

Ailece dövme olayını çok seviyoruz. Benim ki omuz olduğu için hiç acımadı diyebilirim ama sevgilimin ki bileğin iç kısmı olduğu için biraz surat yaptı;) -Yeni yapıldığı için kabarık bu arada:D-

Çağatay eline sağlık süper oldu;)

4 Haziran 2009 Perşembe

5 yıl önce bugün...

5 yıl önce bugün çook heyecanlıydım...
5 yıl önce bugün çook mutluydum...
5 yıl önce bugün çook kararlıydım...
5 yıl önce bugün çook telaşlıydım...

5 yıl önce bugün gelinliğim hazır, askıda beni bekliyordu...
5 yıl önce bugün bu saatlerde kuafördeydim...
5 yıl önce bugün kalbim yerinden çıkacak gibi atıyodu...

5 yıl önce bugün yeni bir sayfa açtım...
5 yıl önce bugün hayatımın aşkını yeni bir sıfatla hayatıma aldım...
5 yıl önce bugün evlendim...

Sevgilim,

Seni üniversite koridorunda ilk gördüğümde elin belinde tüm karizman ve ukala tavrınla arkadaşımla konuşuyordun, tarzın sayesinde önyargılı davranıp seninle konuşmamaya karar vermiştim. Hahaha, ironiye bakar mısın konuştukta, görüştükte, aynı iş yerinde çalıştıkta ve sonunda evlendik de :)

Eskiden değişmenin ödün vermek olduğunu, ilişkinin getirdiği bir bedel olduğunu düşünürdüm. Ancak artık gerçek sevginin; sevdiğin için, sevdiğinle birlikte yaşabilmek için değişmek olduğunu anladım. 2 bambaşka insanken aşkımız sayesinde birlikte yaşamayı öğrendik. Evet, çok zor günlerde yaşadık, ders aldık ve yolculuğumuza devam ettik, şimdi geriye dönüp baktığımda hep güldüğümüz zamanları hatırlıyorum.

Teşekkür ederim; aşkın, sevgin, bağlılığın, vicdanın, zekan, huzurun, eğlenceli tavırların, her konuda desteğin, mutluluğumuz, hayatımız, hayatıma kattığın tüm güzellikler ve en önemlisi bebeğimiz Deniz' imiz için...

İyi ki varsın, seni çok seviyorum...

Departures...

Geçen ay Twilight serisini okurken oğlanı uyutup biraz sevgilimle takıldıktan sonra hemen koşa koşa kitabımı elime alıyordum, seri bitince ve yeni okuduğum kitap çok sarmayınca, kendimi film izlemeye verdim:D

Aslında başka bir film seyretmeye niyetlenmiştik ama iyi ki bu fimi seçmişim...

Departures, bu sene ki Oscar ödüllerinde Yabancı Dilde En İyi Film dalında ödüle layık görülen bir Japon filmi, orjinal adıyla Okuribito. Aslında sadece oscar da değil aldığı ödüller, 2008 ve 2009 yılı boyunca toplam da yirmiye yakın ödül almış bir film. Konusundan kısaca bahsedersem: Tokyo' da bir orkestrada çello çalan Daigo, orkestranın dağılmasıyla eşiyle büyüdüğü şehre geri döner. İş ararken gazetedeki ilanı yanlış anlamasıyla kendine hiç aklına bile gelmeyecek bir iş bulur ve ailesinin yapmasını istemediği -detay vermek istemiyorum, yanlış yönlendirme yada önyargı oluşmasın diye- bu enteresan işi Japon kültürünün geleneklerine bağlılığını ve saygısını en yalın şekilde yansıtarak müthiş bir bağlılıkla sahiplenir. Ayrıca Daigo' yu oynayan esas oğlan Masahiro Motoki ' nun oyunculuğu ve film boyunca çalan çellonun müthiş ahengi çok etkileyiciydi.


Film, uzun zaman önce okuduğum bir kitabı aklıma getirdi, Trevanian 'ın Şibumi isimli eseri. Bir çok Japon kelimesinde olduğu gibi şibumininde birkaç anlamı var; basitlik, zarafet, sessiz mükemmellik gibi. Burda biraz farklı bir anlamı kullanılsa da, filme çok hoş ve önemli bir detay katmış.

Uzak doğulu bir babanın kızı olarak keyifle izledim, tavsiye olunur...

3 Haziran 2009 Çarşamba

Sürprizimiz geldiiiii ;)

Anneler günü yazımı yazarken demiştim ya sevgilimin bir sürprizi varmış diye, aslında uzun zaman önce geldi ama ben tembellik ettim biraz yazmakta, araya hep başka şeyler girdi, ama biraz geç kalınmış olsada işte sürprizimiiiz...


Tshirte istediğiniz yazıyı yazdırabiliyorsunuz ve renk kataloğunu kullanarak istediğiniz renkte sipariş verebiliyorsunuz. Yine anneler günü hediyemle aynı mağazadan...

**Sevgilim çook beğendim, oğluşumuza da çook yakıştı ;)**

2 Haziran 2009 Salı

He's just not that into you...

Ne zamandır izlemek istediğim ama bir türlü zaman yaratamadığım filmi, biraz pazar günü havanın bozuk olmasını birazda oğluşumun öğlen uykusuna erken yatmasını fırsat bilip hemen izlemeye başladık. Konusu çok itici bile olsaydı -ki aksine süper eğlenceliydi- sırf oyuncu kadrosundan dolayı yinede izlerdim...

Kadroya gelince; Scarlett Johansson -baylara göz banyosu yaptı, fizik süper, kıskandım mı evet!-, Drew Barrymore -düşündüğümden daha kısa bir rolü vardı- ve Jennifer Anniston'ı - Hollywood' un en güzel saçlı kadını seçilmiş kendileri, gerçi bunu ben yeni öğrenmiş olabilirim bilmiyorum ama kesinlikle rengi müthiş!- aa bi de Ginnifer Goodwin vardı -eklemeden olmaz filmin esas kızı gerçekten çok başarılıydı- hepsini aynı senaryoda görmek çok keyifliydi. Aaa tabi filmin erkek oyuncu kadrosuna da değinmek lazım: Bradley Cooper -kesinlikle süperdi, film boyunca boğazlamak istedim:)-, Ben Affleck- sadece görüntüden ibaret olduğunu düşünüyorum, gerçi o da tartışılır, oyunculuk kesinlikle yoktu- ve tabi ki Justin Long -esas oğlan diyebiliriz, çok başarılıydı-.

Hepsi birbirinden başarılı oyuncuların toplantıdığı kadın-erkek ilişkisi üzerine bu eğlencenli komedinin konusuna gelince de; evli veya bekar olmanın/olmamanın zorlukları, keyifli yanları, her iki tarafında ilişkiye başlarken yaptığı komik hatalar ve kendini tamamlayacak insanı ararken karşılaştığı durumlar anlatılıyor. Sevgilimle flört -komik oldu bu laf şimdi:)- ederken ki halimizi aklıma geldi, eğlendim bol bol:D

İzlemeyenlere tavsiye olunur...