29 Ağustos 2009 Cumartesi

Ödül gelmiş, hoşgelmiş...

Sevgili Juve bizi, "Yaratıcı Blog" ödülüne layık görmüş, teşekkür ederiz...
Tatlı yanaklarından öperiz:)
Ödülümüz tatilde geldiği için ancak cevap verebiliyoruz, gecikmeden dolayı da özür dileriz...

Ödülün kuralları:
- Ödüllendirene teşekkür edin ve linkini yayınlayın.
- Ödülün logosunu yayınlayın.
- Kendiniz hakkında 7 ilginç şey yazın.
- 7 bloggerı ödüllendirin ve linklerini yayınlayın.

Aslında dürüst olmak gerekirse iki sebepten bu postu yazıyorum:
birincisi Juve' yi çok sevdiğimden kırmak istemiyorum,
ikincisi bir ilk olduğu için geri çevirmek istemiyorum...
Yoksa bu ödül işinin çok da bana göre olduğunu sanmıyorum.
Blogumuz oğluşumla ortak alanımız olduğu için 7 ilginç şeyi ortak yazmaya karar verdim:

* Minik kuş: Bir sürpriz bebek! Plansız, programsız hareket etmeyen annesine inat, annesinin hayatına aniden girmiş bir afacan.
* Nilo: Takıntılıdır, eksik şarkı sözünü veya zayıf isim hafızasına rağmen hangi oyuncu nerden oynadığını hatırlayana kadar rahat edemez.
* Minik kuş: Hemen hemen bütün kelimeleri doğru yerde kullanır ama topa top demektense "puu" demeyi tercih eder.
* Nilo: Düzenlidir, gözü kapalı evde yada ofiste neyin nerde olduğunu bilmeli ve tek bakışta da bulmalı. Bişeyler aramayı hiç sevmez.
* Minik kuş: Babasına olan düşkünlüğü ile ünlüdür. Eğer babası evde değilse baba diyerek bütün odaları arar.
* Nilo: Eski iş koliklerden, son iki yılda gerçeği fark eden aydın kesimden.
* Minik kuş: Kedi, köpek, karga, kuş, karınca hastası.

Başlarken biraz mızmızlandım ama yazması keyifliymiş:D
Ve sıra geldi ödülü göndermeye, hepsine sevgilerimizle...

28 Ağustos 2009 Cuma

Evet biliyorum biraz fazla oluyorum ama dayanamadım...

.evdeki iki böcek bir çiçekten oluşan çekirdek yapıya,
.sıcak bir sabah çayı eşliğinde tatilden bahsederken ayılmamı sağlayan iş yoğunluğuna,
.şehrin bitmek bilmeyen gürültüsüne, oksijensizliğine, karmaşasına,
.alışmakta zorlanıyorum.
.minik kuşun da alışması biraz zaman alacak sanıyorum.
.geceleri ağlayarak uyanmalar başladı.
.bizimle birlikte uyumak istiyor....
.bazı geceler O uykuya dalana kadar 3 kişiyiz.
.bakalım ne zamana kadar.
.
.tatil biteli bugün tam beş gün oldu...
.resimlere kaç kere baktığımı hatırlamıyorum.
.baktıkça da kızıyorum kendime.
."iki yıllık özleme 1o gün yeter mi?" diye.
.daha sık kaçmalıyız...
~~~

~~~

~~~

~~~

23 Ağustos 2009 Pazar

Keşke tatilin son günü hiç gelmese...

Bugün tatilimizin dokuzuncu günü.
Yarın sabah denize karşı mis gibi bir kahvaltı ettikten sonra öğlen gibi İstanbul'da oluruz.
Sevgilimi haftasonu çalışacak diye erken gönderdik. 3 günlük ayrılık ikisine de baya zor geldi, sevgilim her anı ile ilgili haber bekliyor, oğlum her kapıdan girene "baba" diyor. Ara ara huysuzlanıyor da tabi ama oyalanacak o kadar çok şey ve oyalayacak o kadar çok kişi var ki toplu halde keyfini yerine getiriyoruz.
Kavuşmaları Yeşilçam filmlerine yakışır bir sahne olucak;)

Son gün psikolojisi içerisindeyim, ne eksik kaldı neyi yapmadım diye düşünüyorum.
Eski bir alışkanlık olsa gerek çünkü bu sefer yapmadığım çok şey var.
Oraya gitmemişim, yok görmemişim, yapmamışım...
Ama yapmadıklarımla o kadar mutluyum ki!
Onların yerine daha önce hiç yapmadıklarımı yaptım;
Bu minik adamla bol bol yüzdüm -gerçi ilk gün denize yaklaşmadı bile, sevgilimle çok üzüldük-,
sudaki kahkahalarını dinledim, eğlendim,
deniz kenarında kum taşıdım, tırmıkladım,
erkenden kalkıp doğan güneşi izledim -sevgilim daha çok yaptı bunu:)-
Bunların yanında ara ara yok güneş çok yaktı, aman üşüdü burnu aktı, kumu ağzına attı gibi tatlı streslerde yaşadım.
Şimdi bebeğim yatağında mışıl mışıl uyuyor.
Kalkınca bol organik bir kahvaltıdan sonra mis gibi bir deniz O'nu bekliyor.
Ve nilo diyor ki: "annecim söz, her sene seni buraya getireceğiz."
.

.

.

20 Ağustos 2009 Perşembe

Fazla oksijenden ara ara başım dönüyor...

Kendimi(zi) İstanbul' dan nasıl attık bilmiyorum.
Havaalanına geldiğimde kalp atışlarım biraz olsun normalleşmişti.
İnanmıştım gerçekten gittiğimize.
İçten içe bir aksilik çıkmasından korkuyormuşum meğer,
onu anladım...
.
Uçak şehrimin üstünde süzülürken,
sabah güneşi kumsalları daha yeni yeni ısıtırken,
sevgilime baktım,
kucağında uyuyan bebeğimizle mutluluğumu paylaştı.
Şimdi burdayız.
Oğlanın keyfi çok yerinde, daha bir hareketli oldu,
daha bir büyüdü sanki.
Bazen bahçede, salıncakta, hamakta,
bazen de biberlerin arasında, kucakta, kumda...
Seveni bol.
Bizse dinlenmeye ve kitap okumaya çalışıyoruz.
Sadece sevdiklerimizle beraberiz.
Ağırdan alıyoruz herşeyi.
Özlediğimiz yerleri geziyoruz.
.
Geçen günlerden bir gün ananemin köyündeydik,
ailece.
500 yıllık hikayenin bir parçası olduk.
Katlamaların, nokulların yanında tatlı sohbetler ettik.

.

.

.

.

.

.

.

13 Ağustos 2009 Perşembe

Yolcudur Abbas, e artık bağlasan da durmaz...

.burası işte tatilimin adresi.
.mavinin en mavisi, yeşilin en yeşili.
.havanın en oksijenlisi, mevyenin sebzenin en tatlısı.
.belki şehirlerin en küçüğü ama gönlümün büyük sevdası.
.olmazsa olmazı.
.yazına başka kışına başka hayran olduğum ülkemin en uç noktası.
.vakit geldi artık.
.birazdan çıkarım bu kapıdan.
.bikaç cana iyi haftalar dilerim önce.
.onlarsız çekilmez yoksa buralar.
.sonra başlarım mutlu mutlu valiz(ler) toplamaya.
.bu kapıdan çıktı mı.
.artık tek derdim sığdı sığmadı olur.
.veee nilo der ki:
.sağlıcakla kalın sevgili herkes.
.sıra sonunda bize de geldi.
;)

11 Ağustos 2009 Salı

Bu hafta biter mi, tatil vakti gelir mi???

.son damlalarını kullanıyorum sabrımın.
.tatil resimlerine bakıyorum.
.ama günleri özellikle planlamıyorum.
.aklımda valiz topluyorum.
.itina ile yerleştiriyorum sevgilimin, benim ve oğlumun kıyafetlerini.
.havalanına nasıl gideceğimiz belli.
.uçakta hangi koltuklara oturacağımız da.
.sadece check in saatini bekliyorum.
.üçüncü hedef bu.
.iş yerinde işleri ağırdan alıyorum.
.tam tersini yapmam lazım ama olmuyo.
.haftayı perşembeye getirmem lazım.
.ben olmadan da herşey yürür nasıl olsa.
.ikinci hedef bu.
.kimseye çaktırmadan geçirmem lazım bu günleri.
.içimde büyüyen bombadan haberdar etmeden.
.bu kutudan çıkmam lazım.
.ama sessizce.
.birinci hedef bu.
.

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Marley and Me...

Sakin bir pazar günü geçirirken ne zamandır aklımda olan filmi izleme fırsatımız oldu...
John -Owen Wilson- ve Jenny -Jennifer Aniston- farklı gazeteler için muhabirlik yapmaktadırlar.
Evlendikten kısa bir süre sonra haylaz kuçu Marley aileye katılır.
Marley, inanılmaz haylaz bir köpek, koltukları yedi, telefonları yedi, kapıları kırdı, mobilyaları çiğnedi :)
Film boyunca içimden ve dışımdan kaç kez "aman Allah'ım" dediğimi hatırlamıyorum!
Ama filmin en çok hoşuma giden yanı sadece tatlı bir labradorun hayatını anlatmaması...
Daha çok evlilik hayatını, aile olmayı, çocuklarla birlikte yaşamayı, iş hayatını,
tüm bu zaman içerisinde yaşanan değişiklikleri, kayıpları, hayatın gerçeklerini ön plana çıkararak anlatmış....
Bazı sahneleri kendi hayatımla çok özdeşleştirdim...
Dışarıdan bakan birinin rahatlığıyla da eleştirdim...
Çok eğlendim, güldüm, ağladım, düşündüm...
Bunu dinledim...
Bi de bu coverı çok beğendim..
Sonra çocukluk arkadaşım babanemin sevimli köpeği Hardal aklıma geldi...
Minik, sevimli, hardal rengi tüylerini düşündüm...
Benim de olsun, bizimde olsun, oğlum sarmaş dolaş oynasın istedim...
Sonra da hayallerime minik bir kuçu ekledim...

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Yürüdüğünü görünce doğduğu gün ki kadar mutlu oldum...

İş yerinden yeni çıktım, taksideyim.
Son üç gündür yoğunluktan normal zamanda eve dönemiyorum.
Yorgunum, keyifsizim ve doluyum.
Sevgilimi aradım nerde buluşalım diye, evdeler mi yoksa parkta mı?
2 aydan fazla süredir her akşamımız parkta geçiyor, sektirmeden her akşam.
Park mesaisindeyiz yani.
Düzenli arkadaşları bile var oğlumun parktan tanıdığı.
Müdavim teyzeler tadını oğlumu.
Kedisini köpeğini, kuşunu çiçeğini günlük takip ediyoruz.
Sesi çok keyifli geliyordu sevgilimin.
İçimden iyi dedim en azından birimizin günü iyi geçmiş.
Sana bir sürprizim var dedi sevgilim.
"Oğlumuz artık yürüyo..."

İlk adımları değildi elbette.
Daha öncede kendi başına adım atıyordu yada elimizi tutarak yürüyordu.
Ama birden bire,
kendi kendine, yardımsız yürümeye karar verdi.
O an yanlarında olmayı istedim, sarılıp, doyasıya öpmek.

Eve geldiğimde keyifleri çok yerindeydi.
Banyosunu yapmış, annesini bekliyordu.
Bir bana yürüdü sarıldı bir babasına.
Çok mutluydu, çok mutluyduk...
Sevgilime günlerini sorduğumda
"Yürüdüğünü görünce doğduğu gün ki kadar mutlu oldum..."
deyince boğazım düğüm düğüm oldu...

3 Ağustos 2009 Pazartesi

11. Ay...

Bu minik ayaklar 19 numara...
Şaka gibi, 19 :))
Etrafında daha önce bu kadar küçük bebek olmayan biri olarak 19 numara ayak daha önce hiç duymamıştım...
Hatta çocuk ayakkabılarının 18 numaradan başladığını da bilmiyordum...
Bizim ki 19 numara:)
Gün gelecek bu minik ayaklar büyüyecek...
25 olacak, 35 olacak, 45 olacak...
Yazarken bile garip geldi...
Büyüyecek... :)
Ama şimdilik minik ayakları ve küçük kepçe elleriyle benim ana kuzusu oğlum O...
Ve bugün 19 numaralık ayakların sahibi tam 11 aylık oldu...
Ananesi ile beraber oğluşumu-4 gözle beklediğim- tatil öncesi kontrolüne götürdük...
Tatlı kuşum 520gr almış ve 10kg olmuş,
boyu 1,5 uzamış ve 74cm olmuş,
ve baş çevresi 0,5cm büyümüş ve 46cm olmuş...
Alev teyzesi, gelişiminin çok iyi olduğunu, herşeyin yolunda olduğunu söyleyince çok mutlu olduk...
Artık tatile içim rahat gidebiliriz ;)

***
Seni çok seviyorum can oğlum...
Han-neh diyen dillerini yesinler...

2 Ağustos 2009 Pazar

"Juve" Neyi Takip Ederse...

Hayatta karşımıza çıkan herşeyin ve herkesin bir sebebi olduğuna inanan biriyim...
Juve eski işimden çok sevdiğim bir arkadaşım...
Ve bu güzel kız blog dünyasına katılalı bir aydan biraz fazla oldu...
Belki daha öncede aklında böyle bir fikir vardı...
Bilmiyorum...
Belki de Nilo'yu takip etmek hoşuna gitti ;)
-Azıcık kendime pay çıkardım, azıcıkta hoşuma gitti;)-
Neyse son yazısını çook beğendim...
Burdan okuyabilirsiniz..

***
Juve'cim sen takip etmeye devam et,
Bizde seni takip ediyoruz;)

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Teyzesiyle gezen minik adam...

Resme bakarken bunu dinleyesim geldi...