Güncel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Güncel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Aralık 2010 Cuma

24 Ekim 2010 Pazar

orta sıranın en önündeki kız

.bugün gelinlik giydi ve sevdiceğiyle bir ömür boyu beraber olmaya evet dedi.
.Juvekızım güleç yüzlüm bugün evlendi...
.Juvem, seni gelinlikle görünce çok duygulandım, inanılmaz güzel bir gelin olmuştun.
.sizi seviyorum, birbirinize hep böyle bakın ve aşkınız daim olsun.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

bir renkli bir renkli sorma gitsin...

taşınma telaşına minik adamın odasına bir türlü vakit ayıramamıştım. taşınma dediğime bakmayın siz geçen seneden bahsediyorum ben, yeni bişey değil yani. hep diyordum ya aklımda ufak ufak şeyler var diye ama bir türlü fotoğrafını çekememiştim, sonunda çektim ve beğeninize sunuyorum:
tiger benim en sevdiğim çizgi kahramanlardan birtanesi, odanın perdeleri, lambası, duvar stickerları ve oyuncakları benim göz ve gönül zevkim için. umarın o da zamanlar sever...
kitaplık Ikea Billy koleksiyonundan, burda bahsetmiştim daha önce. çok kullanışlı oldu, oturma odasında ortalıkta duran bir dolu oyuncağın artık kendi odasında bir yeri var ve istediği zaman kolayca seçip alabiliyor.
en sevdiğim oyuncaklardan biri de bu boya kutusu. canımız ne isterse onu seçiyoruz içinden, birgün  pastel, bigün parmak boyası, kara kalem, sulu boya ne eserse. renkli kağıtlar almıştım bazen onları boyuyoruz bazen de masanı ve sandalyesini. içindeki kitaptan daha önce bahsetmiştim, bitirdim sayılır ama yine de yeni fikirler için elimin altında bulunduruyorum. yine kitaptan aldığım bir fikir doğrultusunda -her çocuk gerçek resimlerin çerçevelendiğini er yada geç anlar- ilk yaptığı resimlerden bir tanesini çerçeveleyip odasına koydum diğerini muftağa astım.
minik bir çalışma masası ve sandalye var bir de oda da. Ikea' nın çocuk mobilyası serisinden, duvardaki kalemlik/fırçalık ise süper tatlı yengemin en emeği ama fikir bu siteden...
minik adamın kitapların bir kuple. son zamanlarda en çok Tarçın' ı okuyor ama onun dışında Cemile var, Ali var, onları dışında kıyısı kenarı yenmiş nice kitapla var :)
yapbozlar minik adamın favori oyuncakları, seslisi, sessizi, kulplusu, kulpsuzu hepsini ayrı seviyor. öğrendi artık tabi kolayca yapabiliyor o yüzden keşfe çıkmam lazım bakalım yeni neler çıkmış. aklınızda varsa paylaşın lütfeen:)

P.S. Sevgili yeni anne Dolunay bizi ödüle layık görmüş, teşekkür ederiz. bizde ödülü bizi okuyan herkese gönderiyoruz, sevgiler millet...

9 Şubat 2010 Salı

what is your name?

Gökçekız, öğretmenliğe ilk başladığım dönemdeki Nilo' yu hatırlatıyor bana, gerçi benden geçti artık ama O'nu gördükçe çok mutlu oluyorum. Öğretmeye olan isteği, çalışkanlığı, öğretmenliğe olan sevgisi ile yılların öğretmenlerine taş çıkarır...

Gökçekız, geçtiğimiz aylarda British Side' ın CELTA (Certificate in English Language Teaching to Adults) programından B dereceyle -bonuslu yani- mezun oldu. Bu uluslararası belge sayesinde dünyanın her yerinde İngilizce öğretmenliği yapabiliyorsunuz. Eğitimin asıl merkezi Cambridge üniversitesi ve mezuniyet belgeleri Cambridge üniversitesinin hocaları tarafından onaylandıktan sonra veriliyor.

2,5 ay boyunca aldığı yoğun eğitim %90 öğrenci odaklı modern eğitim tekniklerine dayanıyor. Bu yöntem sayesinde bol bol pratik yapma fırsatı bulan öğrenciler aynı zamanda korkularınıda yenerek eğlenceli bir eğitim almış oluyorlar. Ayrıca derslerde öğrenciler tahtada yazılanı deftere geçirmek yerine bol bol materyal kullanarak bu materyaller sayesinde dili etkin bir şekilde kullanma fırsatınıda yakalıyorlar. Konuşma derslerinin yanında Kpds, Öss, Üds, Yds kurslarına da hazırlık dersi alabiliyorlar.
Acaba Celta' da neymiş daha detaylı bilgi alayım derseniz Gökçekız'ın bu ve bu yazısına göz atabilirsiniz. Sevdim ben bu işi, hem öğretmende gayet iyi, ders fiyatları nasıl acaba diyorsanız buraya bir bakabilirsiniz...

22 Aralık 2009 Salı

Aysun the sütçü...

cep telefonuma bu sabah çok cici bir mesaj geldi:
"ilk kar düştü, heryeri bembeyaz görmek şahane, koca çiftlikte çıt çıkmıyor, kızlarımın şapırtıları hariç tabii..."
kocaman bir gülümseme yayıldı hemen yüzüme.
hem sütçü ile mailleştikten sonra şimdi de mesajlaşmaya başladım diye,
hem oley Trakya' da kar yağmaya başlamış diye,
hem de sütünü içtiğimiz ineciklerin keyfi yerinde diye:)
.
Aysun hanım ingilizce iktisat mezunu, eşi ise haftada iki gün Mimar Sinan üniversitesinde klasik perküsyon dersleri veriyor.
gönderdiği mailde işletmesi ile ilgili şöyle dedi:
"İşletmemiz 5 senedir hastalıklardan ari sürü sertifikasına sahip, 200 sağmal kapasiteli sürekli büyüyen bir işletmedir.
Kapalı sistemde, el değmeden sağım yapmakta ve sağım esnasında sütümüzü soğutmaktayız.
Hayvanlarımıza kesinlikle fabrika yemi vermemekte kendi belirlediğimiz tahıl ve otlarla beslemekteyiz.
Hedefimiz çok kaliteli damızlık düve yetiştirmek ve çok kaliteli çiğ süt üretmektir.
Ürettiğimiz sütü günlük olarak ünlü bir yoğurt firmasına satmaktayız."
.
mailleşmemizin üzerinden 3 hafta geçti, her çarşamba sabahı 5lt sütümüz kapımıza geliyor.
şimdiye kadar çok lezzetli, altın kaymaklı yoğurtlar ve sütlaçlar yaptık.
sevgilim yoğurtta annesini, eski günlerini, bende sütlaçta ananemin sıcaklığını buldum.
ayrıca sütlü kahvenin, pudingin bile tadı daha bir başka güzel oluyor.
.
yarın çarşamba, eve ve minik adama mis gibi taze sütten yoğurt yapma günü.
sizde bu harika sütün tadına bakmak ve sipariş vermek istiyorsanız:
aysunthesutcu@gundonumu.biz.tr adresine mail atabilirsiniz.
bu güler yüzlü bayan Aysun the sütçü ve elindeki de kızlarından biri :)

16 Kasım 2009 Pazartesi

Afternoon treat...


Bu harika cheesecakeler bu harika kadından...
Cheesecakeleri birçok kişi için ünlü ama benim için ünsüzdü, ta ki bugüne kadar.
Klasiklerden limonlu denedim ama daha bekleyen çok lezzet var tabi.
Karamelli, vişneli, Newyork usulü, California usulü ve tabi ki İstanbul usulü sıradakiler...
Eğer sizde benim gibi cheesecake hayranıysanız mutlaka ama mutlaka bir denemeniz lazım...
Ulaşım ve sipariş bilgileri için bir tık.

12 Kasım 2009 Perşembe

Takıldım mı takılıyorum bende...

Takıntılı biriyimdir demiştim ya daha önce, öyleyim gerçekten. Bir filme takılırım mutlaka izlemem lazım diye, bir kitaba takılırım mutlaka okumama lazım diye, mekana takılırım gidip görsem diye...

Bu aralar hayatımdaki yeni takıntı; mor. Eskiden beri çok severim aslında mor rengi ama son zamanlarda mor giyindiğim zaman ki kadar mutlu, huzurlu hissetmemiştim kendimi. Geçenlerde mor süet çizme aldım bu sebepten, olurda Kadıköy taraflarında mor süet çizmeli birini görürseniz, o kişi ben olabilirim:) Sevgilimi de unutmadım, O' da aldı nasibini bu takıntıdan. Seviyo ama moru, hatta bir ara saçımın bir parçasını mora bile boyatmıştım, O istiyo diye...


Nette bakınırken hem bu güzel resimleri buldum hemde geç fark ettiğim bir mimi gördüm, sevgili Kaan'ın annesi Seda aşağıdaki soruların cevaplarını merak etmiş. Zaten baya bi geç kaldım daha fazla olmasın dimi :)

* Bloğuna neden bu ismi verdin?
Bu siteyi takip etmek için blogger sayfası oluşturdum aslında, 3-4 ay başkalarının yazılarını okuduktan sonra kendi blogumu açmaya karar verdim. İsmini sevgilimle beraber seçtik, büyüyen Deniz' imin ve annesinin maceraları.

* Blog yazarken star tribiyle davrandığın, istediğin olmazsa olmaz şeyler var mı?
Hayır yok, içimden yazmak geldikten sonra detaylar önemli değil.

* En son satın aldığın garip şey?
Anti-bakteriyel jel, sabun ve el temizleme mendili, nesi garip derseniz, 2 ay önceye göre garip.

* Şeker gibi olduğun anlar?
Çok alkolü kaldıramayan bu bünye bikaç kadehten sonra pamuk şekeri gibi olur.

* Arkadaşım artık sormayın şunları dediğin şeyler?
Bikaç ay öncesine kadar "Kaç kilon kaldı?", "Neden dikkat ediyorsun ki?" sorularını çok duyuyordum ama artık gerek kalmadı :)

* Aynaya bakınca gördüğün?
Bu konuda mütevazi olmak yerine açık yürekli olmaya karar verdim. Aynaya baktığımda genç, güzel, çalışkan, mutlu bir kadın, bir eş, bir anne görüyorum.

* Kendini okutan bir blog dediğin?
Seçmek zor, bu var, bu var bide bu var...

* Bu blog sahibiyle karşılaşabileceğin yerler?
Kesinlikle Göztepe Özgürlük parkı, Bağdat caddesi ve Bahariye...

Şimdi bu mimi paslamam gerekiyor, hadi bakalım: Juve' cim, Çilli' cim ve Tuğçe' cim karalayalım bişeyler...

Haftasonuna 1 gün kaldı. Bugünü saymak istemiyorum, başlayan bitiyo dimi? Kuşlara bayıldım bu arada...



Görseller: burdan

10 Kasım 2009 Salı

9 Kasım 2009 Pazartesi

Mimlenince kendimi sobelenmiş gibi hissediyorum...

Hızlı bir haftasonunun ardından pazar gecesi günün yorgunluğuyla kendimi koltuğa bırakıp laptopumu elime aldım. Uykudan kapanan gözlerimin, yorgunluktan ağrıyan kollarımın sesini duymadan biraz takılmak istedim öyle amaçsızca. Sağa sola bakındım, iş maillere takıldım -ama gerçekten çok kısa bir süre, haha önemsemedim- sonra birazda blog ahalisi ne yapmış derken bunu gördüm.
.
Sevgili Juve' den hoş bir mim pas edilmiş bu tarafa doğru. Ara ara rastlıyorum bu mimlere, okuyorum enteresan soruların sevimli cevaplarını. Daha önce olduğu gibi bu mime de cevap vermemin iki sebebi var; birincisi Juve kişisi - seviyorum seni;)- ikincisi koku insanıyım ya bu mim hoşuma gitti.
.
Gelelim hayatımda yeri olan kokulara:
.
* Tabiki annemin kokusu... dünyanın en güzel kokusu, parfümsüz, sigarasız, safi anne kokusu.
* Tabiki oğlumun kokusu... tarif etmek zor; cennetten çıkma, eşi benzeri olmayan, aşk kokan ensesinin ve saçlarının bağımlısıyım.
* Tabiki sevgilimin kokusu... onsuz dünya çok sıkıcı ve çekilmez olurdu.
* Euphoria by Ck... ben.
* Taze kahve kokusu... Mis gibi filtre kahvenin dayanılmaz kokusu.
* Sıcacık sobada kızartılmış odun fırını ekmeği ve tel saçta patlatılmış mısır kokusu... çocukluğumu ve ananemi hatırlatan 2 mükemmel koku.
* Nergis kokusu... her daim mutlu ediyor.
* Deniz kokusu... sinop, çocukluğum, tatil, özgürlük, huzur, mutluluk, ailem, özlem.
* Sabah kokusu... taze taze temiz havayı ciğerlerine çekersin uyandırır ya, vazgeçilmez.
* Nutella kokusu... paketi ilk açınca dayanılmaz bir çikolata kokusu yayılır ya odaya.
* Yağmur sonrası toprak kokusu... köy evimiz.
* Ütü kokusu... severim ütü yapmayı, huzur veriyor.
.
İyi geldi bu mim, nostalji oldu benim için. Şimdi başkalarını mimlemek gerekiyor hadi bakalım taze anne poh poh perisi, Kaan' ın annesi Seda ve sevgili Jojee 'ye gönderiyorum bu mimi...
.
Ben kaçar, hadi herkese iyi günler...

Görsel:burdan

23 Ekim 2009 Cuma

Non-Violence!

bir arkadaşımın gezi fotoğraflarına bakarken gördüm bu heykeli
ve gerçekten çok etkilendim.
yeni değil ama ben -nedense- yeni gördüm.
resim, aklıma gelmesini istemediğim,
görmek, bilmek istemediğim çok şey anlatıyor, malesef.
bahsetmek istemiyorum bunlardan şimdi,
eminim okuyan herkes ne demek istediğimi anlamıştır.
yine malesef...

heykelin hikayeside kendisi gibi çok anlamlı.
Carl Fredrick Reutersward tarafından 1980 yılında John Lennon' ın öldürülmesinden sonra yapılmış.
birçok farklı ülkede benzerleri de mevcut...

son söz olarak: "Barış!"

Görsel kaynak burdan.

6 Ekim 2009 Salı

Where is my mom!??

Daha önce ki bi yazımda yayınlamıştım bu fotonun orijinalini...
Sonrasında iki farklı yorum geldi...
Paylaşmak istedim...

Bunu sevgili Luna gönderdi...
Çok hüzünlendirdi beni...
Kıyamam ya...

Bunu da sevgili Tuğçe...
Baktıkça içim buruluyo...

9 Eylül 2009 Çarşamba

Avlandık...

Sevgili Avcı' ya sayfasında bize de yer verdiği için teşekkür ediyoruz.
Geç dönüşümüzden dolayı da özür dileriz.
Buyrun burda...

5 Eylül 2009 Cumartesi

Doğumdan sonra hayat...

Sayfasında bize de yer verdiği için sevgili zuzu' ya çok teşekkür ederiz.
Geç dönüşümüzden dolayı da özür dileriz.
Buyrun burdan bakabilirsiniz...

2 Ağustos 2009 Pazar

"Juve" Neyi Takip Ederse...

Hayatta karşımıza çıkan herşeyin ve herkesin bir sebebi olduğuna inanan biriyim...
Juve eski işimden çok sevdiğim bir arkadaşım...
Ve bu güzel kız blog dünyasına katılalı bir aydan biraz fazla oldu...
Belki daha öncede aklında böyle bir fikir vardı...
Bilmiyorum...
Belki de Nilo'yu takip etmek hoşuna gitti ;)
-Azıcık kendime pay çıkardım, azıcıkta hoşuma gitti;)-
Neyse son yazısını çook beğendim...
Burdan okuyabilirsiniz..

***
Juve'cim sen takip etmeye devam et,
Bizde seni takip ediyoruz;)

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Çook mutluyum çoook:)

Madonna Türkiye'ye geliyor!
5 Eylül' de Atatürk Olimpiyat stadında konser vermek için!
4 gün boyunca da İstanbul'da olucakmııışşş...
Bilen bilir 3 aydır Madonna diye sayıklıyorum...
Hatta diyordum ki: "Madonna Türkiye'ye gelsin biletler 300lira olsada giderim:D"
Gerçi bilet fiyatları 100tl ile 1250tl arasında değişecekmiş...
Aman ne güzel:D
Yaa bayılıyorum ben bu kadına...
Bana Müzik Yelpazesinin karşısında televizyonun sesini açıp dans ettiğim günleri hatırlatıyor...
Hiç kaçırmazdım...
Kadın da kadın ama...
Hala genç, hala dinç, hala kadın, hala sexy...
Hem anne hem iş kadını...
İkisini de süper idare eden bir kadın...
Bu 3 güzel çocuğunda annesi...

Oğlu Rocco aynı babası ;)
Kızı Lourdes kendisinin gençliği :)
Küçük oğlu David yeni katıldı aileye ;)
Hatta yakınlarda aileye yeni bir bebek daha katılabilirmiş...

***
Gelse de gitsek...
Dinlesek...
Eğlensek...
Şu kadını da bir görsek...

8 Temmuz 2009 Çarşamba

*** SANTANA ***

Carlos Santana...
2 saatten fazla aralıksız performans...
Boğazın serin sularının kıyısında, dolunay ışıltısıyla unutulmaz bir gece...
İnanılmaz bir keyif...
Ölmeden önce yapılacaklar listeme bir tik daha....







Love supreme...
Supreme....
Supreme....

***Resimlerin üzerine bir tık, daha net görüntü***

26 Haziran 2009 Cuma

Maydanozlandık :))

Maydanoz blog topluluğu bizi de maydanozladı:D
Blog hakkında:
Net aleminde tanınan ve mıncıklanarak sevilen, o yüzden de canı çok yanmış blogzede biri. Maydanoz kendi çapında tamamıyle yekpare gönüllülük esasına dayalı, blogların açık dizinidir. Maydanoz blog seçiminde objektifliği ön plana alır, bir de çalışan blogları. dmoz'a kapak olsun. Maydanoz bir terazidir.

Burdan buyrun...

28 Mayıs 2009 Perşembe

Grey's Anatomy...

Hastanede ömürleri geçen bir grup doktorun vazgeçilmez, duygu dolu, heyecan verici, keyifli hikayesi...

Eskisi kadar olmasa da sıkı bir Digiturk takipçisiyim aslında Dizimax desem daha doğru, düzenli izlediğim ender dizilerden -House ve CSI Miami'yi de belirtmem lazım- bir tanesi de
Grey's Anatomy. Her bölümünde kesinlikle ağladığım -hatta geçen haftalarda hasta kızını kurtarmak için çabalayan babanın hikayesini anlatan bölümde artık o kadar ağladım ki hıçkırmaktan konuşamıyordum, bittikten sonra biraz kendime gelince hemen oğluşumun odasına koştum öptüm öptüm okşadım kuşumu-, kendimle muhasebe yaptığım, alınan kararları düşündüğüm, aynı durumda kalırsam ne yapabilirimi tarttığım, izlemekten çok keyif aldığım bu dizinin bu akşam sezon finali vardı ve bittiğinde ben yine büyük bir merak içinde televizyona bakakaldım...

Aklımda o kadar soru var ki, gelecek sezona kadar nasıl beklerim bilmiyorum?
Herseyi ve herkesi bu kadar karmaşık nasıl bırakıyorlar, gerçekten özel bir çaba gerektirir bu! İzlemeyenler için detay vermek istemiyorum ama "heh şimdi bişeyler düzelir diyemiyorum" yeterli olur sanırım...

İnsanlığın, vicdanın, aşkın, bağlılığın, hayatın, arkadaşlığın, birlikteliğin çok içten anlatıldığı bu güzel dizi herkese tavsiye olunur...