31 Aralık 2010 Cuma

29 Aralık 2010 Çarşamba

bir oyun grubu anatomisi...

Toplandık, toparlandık her zamanki gibi rötar yaptık ama eksiksiz yola çıktık ve minik bir konvoy yaparak kuzum Ömer ve tatlım Zeynep'lere ulaştık. Bizi çok sevinerek karşılayan Zeynep, diğerlerine göre biraz büyük olduğu için sonlara doğru onlarla beraber olmaktan çok sıkılıyor ancak Ömer ise tam tersi en küçük olduğu için kimseye pas vermeden ama hiçbişeyden de geri kalmadan takılmayı tercih ediyor.
bazen gittikçe iyi anlaştıklarını düşünüyorum bazen de ufacık bişeyden ortalık birbirine giriyor ve keyfim kaçıyor. yanyana aynı oyuncakla beraber oynarken bir anda ortam karışabiliyor, hele birde söz konusu olan oyuncak araba ise. minik adam içeri girdiği andan itibaren evdeki arabaları gözüne kestiriyor ve gidene kadar kimseye vermek istemiyor. sorun mu sorun :)
eski fotolarına baktıkça büyüdüklerini daha kolay kabul ediyorum, ilk buluşmada bırak hareket etmeyi oldukları yerde kalan veletleri bu buluşmada sepetlerin içinden, dolapların üstünden topladık. örneğin bu iki küçük hanım ne kadar masum görünüyorlar dimi, amaaa fotoğraf yanıltıcı olabilir, bir gün buyrun ve marifetlerini görün derim ben:))
Efe'me: Efeee kuşum, tatlım, kızma sen bana emi, Nilo'nun jetonu geç düşüyor bazen biraz. çok seviyorum ben seni, öpüyorum tatlı yanaklarından...
P.S. sizi ve veletlerinizi seviyorum bayanlar, xoxo...

19 Aralık 2010 Pazar

bu müze herkese tavsiye edilir.

kurban bayramından kalma bir post bu aslında, tembelim diyorum dinletemiyorum. neyse son zamanların en dahiyane fikri olduğunu düşündüğüm indirimli alışveriş sitelerinden birinde Koç Müzesi için giriş biletlerinin yarı fiyatına düştüğünün haberi geldiğinde en kötü beğenmeyiz diye düşünmüştüm. oyun grubu ile haberleşip cümbür cemaat aldık biletlerimizi. harika bir İstanbul sabahında kahvaltımızı müzenin içinde inzivaya çekilmiş Fenerbahçe vapurunda yapmak için yola çıktık. müzenin bahçesine girdiğimiz andan itibaren içerdeki hava bizi sardı, keyiflenmemek mümkün değildi....
bilmeyenlere minik adam bir araba hastası, renk renk saydı hepsini, bir ileri bir geri koştu aralarında. modellerini anlattırdı ama en çok hoşuna gidenler camekanların içindeki küçük model arabalardı. bakmak için geldiğimizi satın alamayacağımızı baya uzun uğraşlarımız sonunda anladı.
müzenin asma katında at arabaları, bebek pusetleri, bisikletler ve motorsikletler yerleştirilmiş. hepsi birbirinden güzel ve özenle korunmuş, bi ikna turu da bu katta yaşadık alamayacağımıza dair...
teknoloji kısmını da düşünmüşler, düğmesine basınca çalışan ve içi görünen makinalar, kolay kaldıraçlar, şeffaf otomobiller, bilgisayarlar hatta ipdlar bile koymuşlar. bütün çocuklar pervane oldular resmen..

trenlerin arasına daldık bir ara, kadıköy-moda tramwayına binip eski günlerimizi yad ettik sevgilimle. koca koca trenlerin dışında müzede 3 uçak, irili ufaklı bir sürü tekne, maketler, itfaye arabaları, kamyonlar, yaklaşık 15dk gezinti yapılabilen yolcu treni, çeşit çeşit motorlar vardı.
ama en uzun vakit geçirdiğimiz yer tabiki atlı karıncaydı, günün sakin bir saatine denk geldik herhalde en az 5 kere yer değiştirip binmişlerdir atlara, arabalara. müzenin bu kısmını sadece onlar değil koskoca veliler de sevdi, hatta bir ara görevliden gelen kırılabilir ihtarı üzerine tahtravalliden inmek zorunda kalanlar, salıncakta biribirini sallayanlar bile oldu:)
.
düşündüğümden çok çok daha güzel bir müzeydi gerçekten. büyük küçük herkese tavsiye ederim, hele fotoğraf çekmeyi seviyorsanız ayrıca tavsiye ederim. güneşli günlerin anısına olsun, iyi haftasonları millet...

17 Aralık 2010 Cuma

vuslat.

"Vakt-i şerîf hayr ola, hayırlar feth ola, şerler def' ola.
Dervîş kardaşımızın niyâzı kabûl ola.
âşiyâne-i Mevleviyyede râhatı müzdâd ola.
Demler safâlar ziyâde ola.
Dem-i Hazret-i Mevlânâ Hû diyelim Hû."

15 Aralık 2010 Çarşamba

muhabbetler vol.2

bütün gün yoğun bir tempoda çalışan anne, evine gelmiş minik oğlu ile eğlenceli bir gece geçirmiştir. yorgunluktan gözünden uyku akmaktadır ama minik kuşu hiç de aynı durumda değildir, uyku öncesi muhabbetlerine başlarlar vee konu konuyu açar...

minik adam: kadıkööy çook kalabalııkk.
anne: evet aşkım.
minik adam: heyyey insan doluu.
anne: hıhı.
minik adam: tıyafik vay yollayda.
anne: çok araba var annem o yüzden.
minik adam: çook ayaba vay, otobüsley vay, kocaman otobüsley.
anne: evet hayatım.
minik adam: ışık yandı, yeşil yanınca geçiyolay.
anne: kırmızı da?
minik adam: kıymızıda duyuyolay.
anne: aferin sana.
minik adam: taksi, beyaz ayaba, otobüs... yukayda kıymızı metyobüs vay.
anne: yukarda mı?
minik adam: yavaş gidiyoy, yaylayın üstünden.
anne: tren annem o.
minik adam: yanlış söyledim ben, tyen o.
anne: olsun annem sorun değil. (uyusak ya artık...)
...uyku kaçamakları...
minik adam: müzik okulunda ne yaptın?
anne: sabah konuşsak annecim?
minik adam: ömeten geldi, arkadaşların geldi.
anne: evet annem, sabah diyorum ben? (başladık mı ne?)
minik adam: davul çalmadı Deniz.
anne: evet hatırlıyorum aşkım.
minik adam: davulu yerine koydun, defi istedin.
anne: eveet, başka?
minik adam: yumurta çaldın, dizleyine vurdun.
anne: hııııhı. (dalıyor muyum ne?)
minik adam: aşağı yukayı salladın, ömetmen gösteydi sana.
anne: evet aşkım, afferin sana.
...uyku kaçamakları...
minik adam: aklıma biy fikiy geldi.
anne: evet aşkım. (hayır aşkım)
minik adam: dişleyimizi fırçalayalım.
anne: fırçaladık ya annem.
minik adam: hı, laboloda.
anne: eveeet.
minik adam: elleyimizi yıkıyoyuz, üzümüzü yıkıyoyuz.
anne: evet annem, hadi uyuyalım artık.
minik adam: anne?
anne: hıı hıı...
minik adam: seni çok seviyoyum ben, mmııııhhhhh.(öper)
anne: bende seni çok seviyorum kuşum... (inanamıyorum gerçekten uyuyorum galiba...)

13 Aralık 2010 Pazartesi

emzik bırakma günlüğü.II.

emziği bıraktırmaya çalıştığımızdan daha önce bahsetmiştim, ilk bikaç hafta hem onun için hem de bizim için çok zor oldu. her saat başı kurulmuş saat gibi sordu, olmadığını söylediğimizde ağladı, zaman zaman dayanamayacağımızı düşündük ama atlattık. dışarı çıkarken, markete giderken ya da arkadaşları ile buluşurken hafif bir korku oluyodu içimizde ya birinin emziğini kaparsa ya da kendininkini tutturursa diye, hem biz dikkatli davrandık hemde arkadaşlarımız çok destek oldular, minik adamın olduğu yerlerde mümkün oldukça kendi veletlerine emzik vermediler.
.
iki haftanın sonunda artık emziğini sormaz veya gördüğü zaman ilgilenmez oldu. bıraktırmayı düşünenlere en önemli iki tavsiyem: zamanını kollayın ve öyle bir zamanda bıraktırın ki bir daha geri dönüşü olmasın ve tabi ki tutarlı olun. söylemesi kolay uygulaması çok zor biliyorum ama bizim en önemli kazancımız bu oldu. başlangıç olarak evdeki, çantalardaki tüm emzikleri toplayıp sakladım ve ne sevgilime ne de bakıcımıza, kimseye nerde olduklarını söylemedim -hatta şu an kendim  bile hatırlamıyorum nerde olduklarını- böylelikle zor durumda kalmayacaklardı. minik adam sorduğunda herkes aynı cevapları verdi ki daha kolay inansın ve daha çabuk unutsun. bazı çocuklar için emziğin anlamı çok büyük, minik adam içinde öyleydi o yüzden her istediğinde uzun süre ağlatmaktansa en sevdiği oyunlarla -bizim için suyla oynamak ve saklambaç oynamak- ilgisini başka noktalara çektik.
.
sonuç mükemmel, artık emzik istemiyor! hatta emziği bıraktırma sebebimiz olan dişlerinin bozulması bile düzeldi sanki ya da bana öyle geliyor:) emziği hayatımızdan çıkardık çıkarmasına ama hayatımıza yeni giren bazı alışkanlıklar oldu: bol bol uyku vakti sohbeti ve işaret parmaklarını ağzına sokma. sohbetlerimizi ara ara yazıyorum, ancak uykuya geçme süresi bazı günler -anlatmak istediklerine bağlı olarak- bir saati bulabiliyor yine de sevgilim de bende çok keyif alıyoruz sonuçta sakin bir ortamda onunla sohbet etmek gibisi yok. fakat şu parmak olayını ne yapacağız bilmiyorum, parmağını kesinlikle emmeye çalışmıyor, sadece tırnağını dişine takıyor. nazikçe çıkarmasını istiyoruz, bakalım zamanla göreceğiz ne olacağını...
.
ayrıca uyku arkadaşlarına da biraz düşkünleşti, bobo ve battiye. batti, minik adam daha doğmadan ananesinin çok beğenenerek aldığı polar bir battaniye ve bobo ise yumuşak köpeği. battiye gözümüz gibi bakıyoruz, bir daha bulamayız ancak bobo ikeadan. her ikisini de bilinçli olarak sevdirmeye çalıştığımız söylenemez, zamanla gelişti aslında. ilk başlarda battiyi kullanışlı diye sürekli yanımıza alıyorduk, sonrasında O da battiyi yanında istemeye başladı. karşı çıkmadık, yazın 45 derece sıcağında kucağında polar battaniye ile uyudu, doktorda, arabada, evin dışında olduğumuz hemen hemen heryerde batti de bizimle. bazen boboyu da yanına almak istiyor ama bobo çantada taşınmayı sevmediği için genelde evde kalmayı tercih ediyor:)
.
bobo ve battiyi bıraktırma gibi bir düşüncemiz yok, ne zaman isterse bırakabilir. ama emzik olayı süper oldu, düşünen ailelere kolay gelsin ve darısı başınıza diyorum...

11 Aralık 2010 Cumartesi

heyyeyde pamuklay uçuyoy...

çok mu kar yağmasını istedim acaba, hemen de cevap geldi, hem de en soğuğundan. çok güzel bir hava var dışarda, evde kalıp dinlenmek sıcak bi şeyler içmek için mükemmel bir hava. söylemeden edemeyeceğim daha az soğuk olmasını tercih ederim tabi ama yine de yaşasın evde olmak!
.
koyun koyuna uyandık minik kuşumla güne. akşam kendi odasında, kendi yatağında uyuttuğumuz çocuk her sabah bizim yatakta uyanıyor. eski yatağının bariyerlerini kaldırmamıştık, ufak olduğu için düşebilir diye ama şimdi yeni bariyersiz yatağında top koşturuyor. biraz büyük almışız daha ortasına bile yetişemiyor sayılır, aile boyu o yüzden yaşasın özgürlük!
.
minik adamla başbaşayız bütün gün, sevgilim haftasonu çalışmaya başladı malesef. ama yine de güzel bir cumartesi bugün, aklımda bir sürü atraksiyon var kuşumla beraber yapmak için. gingerbread kurabiyelerinden yapıp, mikinin oyun evini izlerken yiyebiliriz, parmak boyası yapıp birbirimizin suratını boyayabiliriz ama en heyecanlısı yeni yıl ağacımızı kurabiliriz! evet evet, kesinlikle yaşasın yeniyıl!
.
minik adam uyuyor şimdi, dinleniyorum bende, kendime güzel sıcak bir nescafe yaptım, süt koydum içine bugün nedense. biraz başım ağrıyor dokuza kadar uyudum ya alışık değil bünye. ev çok sessiz, dışarısı çok sessiz, yaşasın sessizlik!
.
bugün çıt çıkmayan evde geçen hafta tam kadro oyun grubu için toplandı. çocukların bağrışmalarından kendi söylediğimizi kendimizin duymadığı, oyuncakların koltukların altından toplandığı, kesinlikle daha az kavgalı, bol kahkahalı, hoş sohbetli, yemeli içmeli, eğleceli bir oyun grubu toplantısı yaptık. minik adam misafilerimizden erkek olanlarına karşı biraz hırçın davranırken gelen tüm bayanlara annelerde dahil öpücükler dağıttı. seviyoruz biz hepsini, herşeye rağmen yaşasın oyun grubu!
.
minik kuşum uyanır birazdan, sevgilim eve gelir. çakılıp kaldığım şu koltuktan kaltıp sıcacık mis gibi bir kış çorbası yapayım yahu. söylemiş miydim, yaşasın evde olmak!