27 Ekim 2010 Çarşamba

can anne canan anne...

***doğum günü kutlu olsun biricik anne...***
***seni çok seviyorum***

24 Ekim 2010 Pazar

orta sıranın en önündeki kız

.bugün gelinlik giydi ve sevdiceğiyle bir ömür boyu beraber olmaya evet dedi.
.Juvekızım güleç yüzlüm bugün evlendi...
.Juvem, seni gelinlikle görünce çok duygulandım, inanılmaz güzel bir gelin olmuştun.
.sizi seviyorum, birbirinize hep böyle bakın ve aşkınız daim olsun.

20 Ekim 2010 Çarşamba

uslanmıyoruz ya ben buna şaşıyorum.

hastalık furyasından bizde nasibimizi aldık, hatta evin içinde kendi çapımızda, 3 kişilik küçük bir salgın bile yarattık. ailece antibiyotiklendik, vitaminlendik, aksırdık, tıksırdık. diğerleri iyileşti ben hala yarı sürünür vaziyette geziyorum. yıldırmadı ama bizi hastalık yine deli gibi çalıştı(m)k yine sokaklara çıktık. hatta bu halimizle tekrar başlayan oyun grubumuza bile katıldık ve kimseciklere bişey bulaştırmadık...
geçen sene az yorulmuyormuşuz gibi bu sene de oyun grubuna tekrar başlama kararı aldık. süper bir girişle tahmin edilenin üzerinde rekor bir sayıyla 9anne+9çocuk hepimiz Efe kuşun evinde toplandık. sevgili Nilgün'üm çok yorgun olmasına rağmen o kadar güzel oyunlar hazırlamıştı ki miniklere, çok güzel eğlendi veletler. müzik okulu için aldığımız cd eşliğinde toplarla denizde dalga yaptılar,
ellerine bolca oyun hamuru, kalıp ve kucaklarına da dergiler alıp oyun hamuru saati yaptılar, ortaya çıkan şekiller süperdi, evin altını üstüne getirdiler;) bir de söylemeden geçemeyeceğim hastayım bu minik ayaklara, o gün evde her boydan ayak mevcuttu:)
evin içinde bir ara çığlık sesinde konuştuklarımızı duyamaz hale geldik, rotasyonlar yaparak beş dakikalık huzur aralıkları için balkona veya mutfağa kaçtık, çok kötüyüz dimi? ama genel olarak kimse kimseyi dövmeye kalkmadı, en azından ciddi yaralanmalar olmadı diyeyim, ısırma, ağlama, büyük oyuncak kavgaları yaşanmadı. alışmışlar artık birbirlerine baya, isimlerini biliyorlar, kim kimin annesi farkındalar ve en en en güzeli birbirlerini hiç sebepsiz yere sarıp öpüyorlar.
.
sevgili kıslar,  her oyun grubunu postumun sonunda olduğu gibi sizi seviyorum diyorum. varlığınız ve arkadaşlığınız benim için çok önemli, öperim bi de cumartesi görüşürüz derim;)

6 Ekim 2010 Çarşamba

minik adama özel...

bu blogu ilk açtığımdan beri sürekli aklımda olan ve yazmak istediğim bir konu vardı. sıramı bekledim sabırla, başkalarının yazılarını okudum, muhabbetlerine sevindim, acıkta olsa imrendim. sonunda yazıyorum ve mutluyum....
seni ilk gördüğümde toplu iğne başı kadar olduğunu söylemişti doktor. babanla beraber ekrana yapışıp kalmıştık resmen, sanki ne göreceksek heyecan işte. o andan itibaren geri sayım başlamıştı bizim için ve zaman çok yavaş geçiyordu. seni ilk hissedeceğim anı beklemeye başladım, içimdeki minik kelebeği hissedeceğim anı. bir akşam babanla otururken hissettim seni, başladım ağlamaya, inanamadım. sonra minik kelebek büyüdü, minik patiler güçlendi tekmelere dönüştü. dönmedim çok fazla ama bol bol gerindin, bazen poponu bazen sırtını sıvazladım kendimce.
.
sayılı gün bitti vakit geldi ve hastanede kucağıma verdiler seni, dünyanın en güzel bebeğiydin gözlerime inanamıyordum, beraber ağladık bir süre. sonrasında ağlayarak kendini duyurmaya başladın, sesin çınladı kulaklarımda bol bol. ellerin, ayakların, parmakların o kadar minikti ki tutarken, kucaklarken canını yakmaya korkuyordum. emzirmeye başladım seni, farklı bir iletişim boyutu girdi hayatımıza. ağlama ve emzirerek anlaştık bir süre, aguların, gülücüklerin, çığlıkların katıldı aramıza. ilk "baba" dedin sonra da "nene" hatta hem bana hem ananene nene dedin, üzülmedim buna tersine sevindim.
.
uzun süre yaklaşık on kelime ile anlaştık ta ki iki ay öncesine kadar. diyolardı "bir anda oluyor, çorap söküğü gibi geliyor diye" ama ben inanmıyordum nedense. anane demeye başladı önce sonra ama (araba) ve diğerleri geldi. şimdiyse " deni... kapının... akasına...laklandı..." cümlesini bile kuruyorsun duraklayarakta olsa. birçok kelimeyi düzgün söylüyor ve doğru yerde kullanıyorsun. hatta öyle garip kelimeler biliyorsun ki kimden nasıl öğrendiğini araştırmak zoruında kalıyoruz. bazılarını ise çok farklı söylüyorsun, bunlardan çok hoşuma gidenler :

* fu: su
* lıplıp: zıpla, zıplamak
* hüp, füt: süt
* kadavi: kahvaltı
* güge: güneş
* çobat: çorap
* kankangi: karanlık
* penyame: pervane
* amaya: araba
* lekenli: yelkenli
* gambon: kamyon
* gökkü: gökyüzü
* lamıt: yardım
* kobadan: kocaman
* bididet: bisiklet
* peymim: peynir
* emmem:ekmek

minik kuşum konuşmanla bizi çok mutlu ediyorsun, güldürüyorsun, muhabbetinle mest ediyorsun... annen ve baban senin için ne diyor biliyor musun "son kafa ütücü" tamamen sevgiden ama:)

3 Ekim 2010 Pazar

cennetten bir köşeymiş yahu...

yazdım sildim, hislerimi anlatayım istedim ama olmuyo ya...
zorlamamaya karar verdim...
bu zamana kadar pek çok şey tavsiye ettim ama bu bambaşka, bir kere deneyin derim eğer bir kere ile bırakabilirseniz.... 
herşeyi unutun, kendinizi müziğin sesine bırakın ve sonsuz huzurun tadını çıkarın...
nerde mi tabi ki burda....
aaaa gitmişken de bunu deneyin söz bak kesinlikle pişman olmayacaksınız...