30 Temmuz 2010 Cuma

biraz yamuk oldu ama olsun.

minik adamın uzayan saçları içime fenalıklar getiriyordu artık, bir yandan çok ağlayacak diye üzülüyordum bir yandan da kesilince ferahlayacak diye kendimi rahatlatıyordum. iki hafta ana oğul kendimizi ikna ettik ve geçen hafta sevgilimle minik adamın saçlarını kestirmek için E-bebek' in yolunu tuttuk...
ilk başlarda sakindi ama sonrasında bol bol ağlayarak bizi maymundan beter etti.. sonlara doğru yok burası yamukmuş yok burası kalmış umurumuzda bile olmadı...
şimdi böyle geziyor minik adam, gayet ferah, kulaklar fora bir halde.biraz zorlanmış olsakta iyi ki kestirmişiz:)

P.S. haftasonu çoook sıcak olcakmış, artık sapanca mı olur körfez mi olur bilmem atacağız kendimizi biyerlere. herkese iyi hafta sonları, kaçtım ben.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

bir renkli bir renkli sorma gitsin...

taşınma telaşına minik adamın odasına bir türlü vakit ayıramamıştım. taşınma dediğime bakmayın siz geçen seneden bahsediyorum ben, yeni bişey değil yani. hep diyordum ya aklımda ufak ufak şeyler var diye ama bir türlü fotoğrafını çekememiştim, sonunda çektim ve beğeninize sunuyorum:
tiger benim en sevdiğim çizgi kahramanlardan birtanesi, odanın perdeleri, lambası, duvar stickerları ve oyuncakları benim göz ve gönül zevkim için. umarın o da zamanlar sever...
kitaplık Ikea Billy koleksiyonundan, burda bahsetmiştim daha önce. çok kullanışlı oldu, oturma odasında ortalıkta duran bir dolu oyuncağın artık kendi odasında bir yeri var ve istediği zaman kolayca seçip alabiliyor.
en sevdiğim oyuncaklardan biri de bu boya kutusu. canımız ne isterse onu seçiyoruz içinden, birgün  pastel, bigün parmak boyası, kara kalem, sulu boya ne eserse. renkli kağıtlar almıştım bazen onları boyuyoruz bazen de masanı ve sandalyesini. içindeki kitaptan daha önce bahsetmiştim, bitirdim sayılır ama yine de yeni fikirler için elimin altında bulunduruyorum. yine kitaptan aldığım bir fikir doğrultusunda -her çocuk gerçek resimlerin çerçevelendiğini er yada geç anlar- ilk yaptığı resimlerden bir tanesini çerçeveleyip odasına koydum diğerini muftağa astım.
minik bir çalışma masası ve sandalye var bir de oda da. Ikea' nın çocuk mobilyası serisinden, duvardaki kalemlik/fırçalık ise süper tatlı yengemin en emeği ama fikir bu siteden...
minik adamın kitapların bir kuple. son zamanlarda en çok Tarçın' ı okuyor ama onun dışında Cemile var, Ali var, onları dışında kıyısı kenarı yenmiş nice kitapla var :)
yapbozlar minik adamın favori oyuncakları, seslisi, sessizi, kulplusu, kulpsuzu hepsini ayrı seviyor. öğrendi artık tabi kolayca yapabiliyor o yüzden keşfe çıkmam lazım bakalım yeni neler çıkmış. aklınızda varsa paylaşın lütfeen:)

P.S. Sevgili yeni anne Dolunay bizi ödüle layık görmüş, teşekkür ederiz. bizde ödülü bizi okuyan herkese gönderiyoruz, sevgiler millet...

24 Temmuz 2010 Cumartesi

+2: nene ve lavlusu.

evimizin iki yeni üyesi ile tanışın istedim, henüz onlara isim vermedik ama minik adama göre onlar nene ve lavlusu:)
hangisi dişi hangisi erkek, gerçekten biri diğerinin annesi mi hiçbir fikrim yok ancak bu belirsiz halleriyle bile fazlasıyla sevildiler. 
her sabah önce onlar kahvaltı ediyor, minik adamla oynuyorlar ve akşam ilk işimiz yine önce onları beslemek oluyor.  
daha önce bikaç kez su kaplumbağası beslemişti ama minik adam bir ilki yaşıyor hem de hayatından çok memnun olarak:)

19 Temmuz 2010 Pazartesi

look who's home...

yılda bir kere yüzyüze, canlı kanlı görüşmek canın kanın, kardeşin de olsa ne kadar değiştiğini fark etmek çok enteresan gerçekten. evet internet yada telefon olmasa daha zor olurdu ancak bunlara rağmen karşındaki insanın değiştiğini, geliştiğini birebir yaşamak bambaşka. öylesine takılmak, hiçbişey yapmadan oturmak, aynı masada yemek yemek bile keyif veriyor insana. 
evine hoşgeldin oğlumun dayısı, çok özleniyordun azıcık ta özlemimizi giderdin. sayılı gün çabuk geçer biliyorum ama olsun burdasın ya o da yeter...

17 Temmuz 2010 Cumartesi

bababu temizleyen çocuk...

bu bi itiraf yazısıdır ve başlıkla alakası yoktur...

yoğun çalışan bir anne olmak ne kadar da zor. sürekli bir denge kurmaya çalışmak, evin ve işin, sevgilin ve işin çocuğun ve işin, kendin ve işin, arkadaşların ve işin arasında. herşeyi yapıp dengeyi tutturmaya çalışırken aslında hepsini yarım yaptığı fark etmekte cabası...

en kötülerinden birisi de işteyken evi, evdeyken işi düşünmek. minik adamın yanındayken bazen kendimi işi düşünürken dalmış gitmiş bir şekilde buluyorum ve huzursuz oluyorum, içten içe ihanet ediyormuş gibi hissediyorum. bu onun saati ve ben oturmuş yarın ne yapacağımı düşünüp işlerimi sıralıyorum, olacak iş mi bu? işteyken de evi aramak ve sesini duymak istiyorum, bilgisayardan resimlerine bakıyorum, videolarımızı izliyorum (vakit buldukça!), sevgilimle telefonda onu konuşuyoruz. yemek yerken etrafta gördüğüm çocukları izliyorum... bedenin ve aklın aynı anda aynı yerde olmaması çok zor bir durum..

güzel haber deyip kendimi inandırmaya çalışıyorum ama ne kadar güzel olduğunu da bilmiyorum. terfi etmek bir dolu soru ve sorunu da beraberinde getiriyor. tamam çok uzun süre geçmedi ama biraz da olsa önümü görebiliyorum, ilerde beni, bizi nasıl bir tempo bekliyor tahmin edebiliyorum ve korkuyorum. annem ve sevgilim bana bu kadar destek olmasaydı bu noktaya bile gelmem çok zor olurdu. yaptığı işi seven biriyim ben hem de çok ama ailemi hiçbişeye değişmem.
gece gece saçmaladım biraz galiba, uyumam gerek sanırım. yarın işe gitmiyorum bu arada, bundan daha güzel bir gün olabilirmi? ha bir de dışardaki harika hilal' i fark ettin dimi? 

12 Temmuz 2010 Pazartesi

şafkalı kedi...

çok büyüdü sanki bu aralar, tepkileri, bakışları, konuşması inanılmaz değişti. İlk başlarda yoğun iş temposundan ben fark edemedim diye düşünüyordum ama bazı tepkileri sevgilimi bile şaşırtınca tek başıma olmadığıma sevindim. kelime sayısında hızlı bir artış var, herşeyi birebir söyleyemiyorsa da papağan misali ne desek peşimizden tekrar ediyor. istediği birşeyi yaptırana kadar diretiyor ama çok şükür ağlamadan. İnanılmaz keyifli iletişim kurmaya başladık, büyümüşte küçülmüş misali bizi dinliyor ha her zaman yapıyor demiyorum ama yapmasa da kafasını emme basma tulumba misali sallayarak onaylıyor ya şimdilik bu da yeter ;)

Kafasına göre takılmaları gittikçe arttı, çekip gidiyor arkasına bile bakmadan. hele koşan bir abi ya da abla varsa çevresinde, nereye gittiğine önemli değil takılıyor peşine. parkta sorun değil de dışarda bu huyundan çok korkar oldum, biraz zorlayarakta olsa elini tutuyorum. sevmiyorum zorlamaları ancak yapacak pek birşey yok gibi hissediyorum. hele ki son zamanlarda pusetsiz gezdiğimizden ve onu sürekli kucağımda taşımam mümkün olmadığından her seferinde el tutma kavgası yaşıyoruz. kim bilir ilerde daha ne kavgalar edicez ama şimdilik kazanmam gereken en önemli kavgam elimi tutmaya onu ikna etmek:)
enteresan bir yemek problemi yaşıyoruz, haftaiçi sorunsuz bir şekilde tüm öğünlerini yiyen çocuk haftasonunu aç geçiriyor, ne kahvaltı ne de öğlen yemeği yiyor. bu zamana kadar asla elimde tabak zorla ağzına yemek tıkmaya çalışan bir anne olmadım hatta inat edip mama sandalyesini mutfaktan bile çıkarmadım. ancak son iki aydır her haftasonunu aynı senaryoyu farklı saat dilimlerinde yaşıyoruz;

anne: kuşum karnın aç mı? yemek ister misin?
minik kuş: hıhıhıhı (kafa bir aşağı bir yukarı sallanır)
anne: tamam kuşum, hadi beraber yapalım. (içten içe mutluluktan uçar)
yaklaşık 30 dakika sonra...
anne: oğlum, hadi mama hazır, bak mis gibi olmuş, hadi sandalyene...
minik kuş: ...... (köşe bucak kaçışta)
15 dakika ikna edip yemek yedirmeye çalıştıktan sonra....
anne: oğlum, yemeyecek misin artık, doydun mu? (içten içe ufak çapta sinir harbi)
minik kuş: ııııhhhııhhhh... (kaşlar havada...)
anne: peki, inelim o zaman sandalyeden... :((

hemen hemen her öğün böyleyiz işte, şaka gibi dimi? bu durumu çok uzatmamaya çalışıyorum ki hem daha çok zorlamamak ve dil dökmemek adına hem de daha fazla sinirlenmemek adına. tüm haftasonunu sadece süt içerek, bazen meyveli muhallebi ve badem yiyerek geçiyor. ama ne olursa olsun kimse beni minik adamın ardından kaşıkla koşarken görmeyecek, kararlıyım :)
bazen düzenini bozuyormuş gibi hissediyorum, saçma dimi? haftaiçi uyku uyuması, yemek yemesi, oyun saati, olmayan televizyon saati, herşey tıkır tıkırken haftasonunu aaaç, uykusuuuzz, yarıım saati aşan televizyon saatleri ile geçiyor. üzülüyorum biraz ama sonra da kendi kendime diyorum ki amaaan, napalım canım, anası babası yanında aç olmuş, uykusuz olmuş, vıııızzzz gelir :) dimi ama?

P.S. hayat normale dönüyor, güzel haberlerim var, bu sefer sadece minik adam vardı, ben sonra.... hepinizi özledim, sevgilim ilk başta seni....

3 Temmuz 2010 Cumartesi

temizlenmekte güzeldir...

buraya yazmıyorum belki ama hep aklımdan yazıyormuşcasına cümleler kuruyorum, özellikle de yollarda...
hayatımda olup bitenleri paylaşıyorum, ama sessizce, biraz da olsun rahatlatıyor galiba, burda tek sorun unutkan bir insan olmam.
her seferinde ne düşünmüştüm ben şimdi, ne güzelde kurmuştum cümleyi, bak unuttum işte gördün mü diye hayıflanıyorum!
kafam o kadar allak bullak ki bu aralar, günü kurtarma çabası içerisindeyim, anlayacağın dengelerim şaşmış vaziyette ey okuyucu :)
nerdeyim diye merak edenler; çalışıyorum, ama öyle böyle değil, sabahtan akşama hatta gece yarılarına kadar...
örneğin şu güzel akşamda sevgilim minik adamla koyun koyuna yatarken, ben programın hata vermemesi için dua ediyorum.
burası sıkıcı ama güzel hem de çok güzel şeyler de oldu bu zaman zarfında, olmaya devam edeceğini de biliyorum,
heyecanım çok büyük, öyle bir sınırda hissediyorum ki kendimi her an ya çok keyifle çalışabilirim ya da çekip gitmek isteyebilirim.
zorlamıyorum çok fazla, şunu biliyorum ki "evrenden torpilim var benim" hem de her zaman, di mi sevgilim? :)
çektiğim tek gerçek ve büyük zorluk sevgilimi ve minik adamı çok özlüyor olmam!
herşeyin yoluna gireceğini biliyorum, girmesi için uğraşıyorum, sadece biraz sabır gerekiyor, gerisi boş...
kirlenmek güzeldir demiştim ya temizlenmekte ayrı bir güzel yahu:) mis kokulu gıdıya burnu dayayıp uyumak, var mı ötesi?